kelimeye dökmek zor, bazı şeyler deneyim. ama şunu söyleyebilirim: zihin asla susmayacak. susturmaya çalışarak da susturamazsın. susması gerekmiyor da.
problem ses yapmasında değil. problem şurada: zihin sürekli açık bir TV gibidir. eğer bir filme kendini çok kaptırırsan, kendini filmin bir karakteriyle özdeşleştirirsen, ekranda bir şeyler oldukça korku, hüzün, sevinç, vs yaşarsın. ama sonra pat odaya biri girer, koparsın filmden odaya dönersin. sonra çok önemli bir mektup geldiğini düşün, o mektubu okuyorsun. aynı televizyon açık da olsa konuşuyor da olsa adeta içerideki odada gibidir duymazsın bile. aynı açık televizyona rağmen odada uyuyan biri bile olabilir.
odada bir televizyon açıksa, onunla iki şekilde etkileşebilirsin: 1) tüm dikkatini ona verip, kendini filmdeki bir karakterle özdeşleştirip, orada olup bitenlere göre düşünceler veya duygulara akabilirsin 2) televizyon orada durur, ama sen elindeki işe konsantre olduğu için belli belirsiz sesler ve ışıklar görürsün. zihin de böyledir. zihnin sana getirdiği fikirlere anılara vs merkezlenip onlarla özdeşleşirsen dağılırsın. onları açık ve otomatik yayın yapan bir televizyon gibi görüp, sen nefese konsantre ol.
sorun zihnin susmasında değil, senin kendini zihinle özdeşleştirmende. susturmaya çalıştıkça daha da özdeşleşirsin, illüzyon gerçek olur çünkü. sen, içindeki mektuba ver dikkatini. zihin seni dağıtacak evet. kavga etme, gözlemle. gözlemlediğin şey olamazsın bunu hatırla. kamera kaydettiği şey olamaz. gözlemliyorsan o sen değilsin. gözlemle, ne diyecekse desin, ama kendini kaptırma (filme kaptırmadığın gibi). sonra mektubuna dön oraya ver odağını.
zihin otomatiktir, zihninden geçen düşünceleri “ben” diye özdeşleşerek algılama. kanalize de edemezsin, çoğu durumda otomatik çalışan bir televizyondur zihin. zihin orada olacak, onunla barış. mesela TV açıkken kapı çalsa bir baktın polis gelmiş, sesi aynı derece açık, ama sen fark etmezsin bile çünkü dikkatin daha büyük bir yerde. zihne de aynı şekilde yaklaş, o konuşabilir ama sen dikkatini verip özdeşleşmediğin sürece bir mahsuru yok. bir süre sonra susar zaten ama susmasa da sorun değil.
“ben” diyerek zihni kastediyoruz genelde, sorun oradan çıkıyor. zihin son durak değil, düşüncelerin de sana ait değil aslında, onlar otomatik oluşmuş patternlerden geliyor yine otomatik olarak. TV gibi yani daha iyi bir benzetme düşünemiyorum. zihni susturmaya çalışmak yerine, zihin ve düşüncelerin “sen” olmadığını sindir – o zaman ilerleyeceksin zaten.
ortaya duygular da çıkabilir. aynı şey. sen duygu değilsin. gözlemliyorsan sen o değilsin. zihin için yazdığım her şey duygu için de geçerli.
duygu, “ben” dediğin şeydeki bir dalgalanmadır. gerçekten karşılaştığın, veya düşündüğün için bir noktadan sonra gerçekmiş gibi algıladığın şeylere karşı ruhta meydana gelen etkileşim. hiçbir uyaran yoksa, hiçbir duygu da yoktur. düşünce de bir uyarandır, bir seviyeden sonra gerçek mi hayal mi bilmiyor mekanizma. zihni bir kenara bıraktıkça uyarıcı etkisi de azalacak.
ama şu var: gerginlik, üzüntü, sevinç, haz, vs herhangi bir duygu çok yoğunsa, onu da bastırmak yerine yüzeye getirip yaşamak lazım sonuna kadar. zor olabilir bazıları. kusar gibi yani, yüzleşip yaşarken zor ama sonrasında rahatlıyorsun.
meditasyonda en katı şey bedendir, önce beden rahat olmalı, sırtın çok ağrırken zorlanırsın meditasyonda. sonra zihin, o biraz daha sübtil. zihin çok kalabalıksa rahat vermez, ama televizyon gibi onu geride bırakabilirsin. bırakamıyorsan zihinde temizlik yapman lazım belki de, o ayrı bir konu. sonrasında duygular var, onlar çok yoğunsa onlarla bir yüzleşip rahatlamak iyi bir fikir olabilir yoksa (sırt ağrısı gibi) rahat vermez. tüm bunlar dengede olunca, meditasyonun daha ileri adımları başlar. basamak basamak.
başlangıç seviyesinde, odak noktası olarak nefes önerilir. nefesi cazip yapan şey taşınabilir olması, o yüzden onu seçen çok var. muma odaklanan da var, bir mantra seçip ona odaklanan da, nefes de. ama tabii nefes son durak değil.
nefesten, bedenden, zihinden ve duygudan geçtikten sonra; yani onları gözlemleyip, onlar olmadığını idrak ettikten sonra, iç yolculuk oradan sonra. çünkü hayatlarımızda hep bunlarla özdeşleştik. bunlar için kelimelerimiz var. sevgi öfke neşe mantık gibi şeylerin ne olduğunu biliyoruz. sonrası için etiketler yok. o yüzden hakkında konuşulamıyor kolay kolay.
Leave a Reply