Kuran-ı Kerim’in kendisi, iki tür ayet içerdiğini açıklar.
“Bu muazzam kitabı sana indiren O’dur. Onun ayetlerinin bir kısmı muhkem olup bunlar kitabın esasıdır. Ayetlerin bir kısmı ise müteşabihtir. Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar. Onun tevilini ise bir Allah bilir, bir de ilimde derinleşmiş olanlar. Bunlar ‘Biz ona olduğu gibi inandık. Hepsi de Rabbimizin katından gelmiştir.’ derler. Bunu ancak tam akıl sahipleri düşünüp anlar.” (3:7)
Şimdi, muhkem ve müteşabih kavramlarını inceleyelim.
Muhkem Ayetler
Muhkem kelimesi; HKM kökünden gelmektedir. Bu kök; hakim, hakem gibi kelimelerin de köküdür. Muhkem ayetler; kitabın esasını oluşturan, net ve doğrudan ayetler olarak tanımlanabilir. Doğrudan ifade edilmiş ve doğrudan anlaşılan ayetlerdir.
Ekseriyetle; zaman ve mekandan bağımsız, evrensel prensipleri ifade eder.
Kuran’daki muhkem kavramlara birkaç örnek vermek gerekirse;
- Allah’a dua etmek
- Ölümden sonra hayat olduğu
- Başkalarına fayda ve yardımda bulunmak
Bu ve benzeri temel kavramlarda; Kuran çok net bir dil kullanır ve herhangi bir pay bırakmaz.
Müteşabih Ayetler
Müteşabih kelimesi ise; ŞBH kökünden gelmektedir. Bu kök; teşbih (benzetme) kelimesinin de köküdür. Müteşabih ayetler; benzetme / temsil / sembol ile anlatılmış ayetler olarak tanımlanabilir. Birden fazla anlama gelebilen, delil / yorum ile anlaşılan ayetlerdir.
Ekseriyetle; muhkem ayetlerin, Kuran’ın indiği Arap toplumundaki şartlara göre nasıl uygulanacağını ifade eder. Veya, o günkü Arap toplumunun anlayacağı bir sembolizm barındırır.
Yukarıda bahsettiğimiz muhkem kavramlara karşılık müteşabih olarak değerlendirilebilecek bazı kavramlar;
- Duanın içeriği ve şekli
- Ölümden sonraki hayatın niteliği
- Başkalarına yardımın ölçüsü
Bu ve benzeri kavramlarda; Kuran daha çok benzetmeye ve sembolizme dayanan bir dil kullanır. Örneğin; Cennet’ten bahsedilirken lezzetli yiyecek ve içecekler, Cehennem’den bahsedilirken ateş dile getirilir. Bu benzetme bize birinde ferahlık diğerinde ise azap olduğunu düşündürmekle birlikte; diğer alemde bu benzetmenin fiili karşılığının tam olarak ne olduğunu şu anda bilemiyoruz.
Bu şekilde Kuran, henüz tahayyül edemeyeceğimiz konularda bizi anlayabileceğimiz örnekler üzerinden aydınlatmış olur. İlim ilerledikçe, eskiden benzetme olarak ele alınabilen ayetlerin gerçek anlamlarının ortaya çıktığı da olmuştur – Kuran’da Dünya’nın Şekli gibi.
Bir başka örnek, yardımlaşma ile ilgili olabilir. Kuran’daki pek çok ayet, zayıfların hakkını gözetmeyi ve ihtiyaç sahiplerine yardım etmeyi öğütler. Ancak; kişilerin zenginlik / fakirlik derecesi ile yardım etme / görme arasında matematiksel bir formül vermez. Bunun yerine; genel prensipleri vererek, vicdana ve toplumun şartlarına göre çıkarım yapılabilecek bir çerçeve çizer.
Bu şekilde Kuran, çizdiği çerçevedeki detay uygulamanın günün ve kişinin şartlarına göre uyarlanabileceği esneklikte sürekli güncel kalır.
Tefekkür
Müteşabih ayetler, muhkem ayetler baz alınarak ve onların ışığında ele alınmalıdır. Bu ayetlerin yorumlanması sırasında dikkat edilmesi gereken bazı hususlar vardır.
Kültürü Dinleştirmemek
Yukarıda açıklandığı gibi; Kuran hem evrensel prensipleri, hem de o günkü Arap toplumuna uygun formları & sembolizmi içermektedir.
Evrensel prensipleri anlayıp benimsemek; güzel ve beklenen bir davranıştır.
Ancak; Arap toplumunun tarihi kültürünü ve sembollerini dinleştirip kutsallaştırmak, şüphesiz ki kendimiz ve toplumumuz için yapılacak en faydalı şey değildir.
Bunun yerine; dilbilim ve tarihten destek alarak müteşabih hükümlerin arkasındaki hikmeti anlamak ve kendi hayatımıza en uygun şeklide dahil etmek tavsiye edilir. Kendi bilgimize güvenemediğimiz yerde, farklı görüşlere başvurarak kendi sentezimizi yapmaya çalışabiliriz.
“O günün şartları için inen bu müteşabih hüküm, hangi hikmetle inmiş ve bugünün şartlarında nasıl karşılık buluyor?” diye değerlendirmeler yapılabilir. Bu da; bizi “Zamana uyarlamak” konusuna götürüyor.
Zamana Uyarlamak
Geçmişte, o günün şartlarına göre yapılmış müteşabih yorumları bugüne birebir getirmeye çalışmak, Kuran’ın esnekliğine engel olmak demektir. Bunu yapmayı hiç birimiz istemeyiz. Kuran’da Hüküm ve Gerekçe bölümünde gördüğümüz gibi; caydırıcılık için savaş atları tavsiye edilir ama biz bugün savaş atı değil tank ve uçaklarımızı hazırlıyoruz. Benzer şekilde, Kuran’da esneklik verilmiş diğer konular da, konu uzmanları ile istişare edilerek günümüz şartlarına uygun ele alınmalıdır.
Mezhep ve tarikat üyeleri arasındaki görüş ayrılıkları da önemli ölçüde müteşabih ayetlere farklı yaklaştıkları için ortaya çıkmaktadır. Tek Din bölümünde bu konuyu detaylı bir şekilde inceledik; müteşabih ayetler, dinin fırkalara ayrılmasına yol açan bir unsur haline gelmemelidir.
Kendini uzman pozisyonuna sokup, halkı Kuran üzerinden istediği gibi yönlendirerek çıkar sağlama peşinde olan insanlar her çağda varolmuştur. Bu kişiler; muhkem kısmın netliğinden ziyade müteşabih ayetlerin esnekliğinden yola çıkarak, cahil kesimi sömürme peşine düşer. Bu kişilere dikkat etmemiz gerektiğini yukarıda da belirttik, tekrar hatırlatalım.
“Kalplerinde eğrilik olanlar sırf fitne çıkarmak, insanları saptırmak ve kendi arzularına göre yorumlamak için müteşabih kısmına tutunup onlarla uğraşır dururlar.” (3:7)
Benzer bir düşünceyle; Kuran’ın yanına (sözde) yardımcı kitaplar veya kişiler ekleyip, sanki ancak o zaman tamamlanıyormuş gibi ona (haşa) eşdeğer kaynaklar edinilmemelidir. Kuran’ın esnekliği çerçevesinde; açık fikirlilik, tefekkür ve yorum söz konusu olabilir. Ancak, hiçbir yorum Kuran’a eşdeğer tutulmamalıdır.
Benzetmeler
Benzetmeleri kelimelerin gerçek anlamıyla ele alarak Kuran’ı yorumlamaya çalışmak, bizi istemediğimiz yanılgılara götürebilir. Yukarıda da incelediğimiz gibi; cennette gerçekten meyveler mi var, yoksa güzel yiyecek yemiş gibi bir ferahlık var da benzetme mi yapılıyor, bilmiyoruz. Bu konuda açık fikirliliğimizi koruyup iman etmekte fayda var.
Aşağıdaki ayete göz atalım.
“Meryem oğlu İsa’nın da şöyle dediğini hatırla: ‘Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim. Benden önce Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir elçiyi müjdeleyici olarak gönderildim.’ Fakat İsa’nın müjdelediği elçi onlara apaçık deliller getirdiğinde: ‘Bu, katıksız bir büyüdür!’ dediler.” (61:6)
Söz konusu ayette “Ahmed” ismi zikredilmesine rağmen, kastedilen peygamberin adının “Muhammed” olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak; bu iki isim aynı kökten gelmektedir: HMD. İsa’nın kendi zamanında söylediği şey, kök / öz olarak doğru çıkmıştır. Geleceğe yönelik olarak bize müteşabih olarak sunulmuş ayetler üzerinde düşünürken bu örnek bize yardımcı olacaktır.
Leave a Reply