Sosyal çevremde birkaç kişide gözlemlediğim için kaleme almak istediğim bir durum var. Özellikle “modern” Türk toplumundaki ilişkilerde karşılaşılabilen bu durum hakkındaki subjektif fikirlerimi paylaşmak istiyorum.
Aile Kültürü
Her birey, belli bir aile kültürü alarak büyümüştür. Psikoloji bilimine bakacak olursak; kişinin değer yargıları, doğru-yanlış kalıplarının duygusal kökleri, bağlanma biçimi, dünyaya baktığı pencere gibi pek çok şey, çok küçük yaşlarda belirlenir.
Kişi; hiç farkında olmasa da, varsayımlarının ve beklentilerinin çoğunu bu aile kültüründe almış olur. Zihinsel olarak kendini geliştirse ve değiştirse bile, “sürüngen beyin” denen kısımda yer alan duygusal mekanizma (yani kişinin özü) aile kültürünün verdiklerini hep taşıyacaktır.
İhtilafların nasıl çözüleceği ve çatışmaların nasıl yönetileceği dahi ailede öğrenilmiştir.
Başka bir deyişle; farkında bile olmadığı “doğruları”, ailesi tarafından çoktan aşılanmıştır.
İlişki Durumu
Türkiye’deki kültürel yelpaze epey geniştir. Pek çok çocuk; muhafazakar bir ailede büyümesine karşın, bilhassa üniversite ve iş hayatıyla birlikte farklı kültürel ortamlara girer. Zihinsel bilgileri ve bakış açısı genişler.
Yüzeysel (zihinsel) seviyede bakış açısı genişleyen bir erkek, bu yeni açısına dahil bir kadınla ilişki yaşamaya başlar. Biraz da zıtların birbirini çekmesiyle başlayan ilişki, belli bir süre güzel de devam edebilir. Taraflar birbirini çok sevebilir ve duygusal olarak bağlanabilir.
Ancak; ilişki biraz kanıksandığında ve sıra “ciddi düşünmeye” geldiğinde, işler değişmeye başlar. Çünkü; erkeğin yüzeysel bakış açısı genişlemiş de olsa, özünde hala ailesinden aldığı kültürü ve onun beklentilerini taşımaktadır.
Genişleyen bakış açısıyla bulabildiği sevgilisiyle güzel vakit geçirmesine rağmen; “eşim” diyeceği kişide geleneksel ailesinin verdiği kültüre uygun özellikler arayacaktır.
Taraflar durumun farkına varıp kafasını kumdan çıkardığında, geriye iki seçenek kalır.
Seçenekler
Taraflar, “İyi anlaşsak da bir geleceğimiz yok” diye kanaat getirirse, severek ayrılmak denen zor durum ile karşı karşıya kalacaklardır. Çevremde örneklerini gördüm.
“Her şeye rağmen devam” diye kanaat getirirlerse, yönetmeleri gereken bazı zorluklar olacaktır. Kız modern bir aileden geliyorsa, aileler bir araya geldiğinde anlaşamayabilir. Muhafazakar bir hayat yaşamayan kız, erkeğin ailesi tarafından eleştirilebilir ve baskı görebilir. Erkek; her ne kadar bastırıp yönetmeye çalışsa da, ailesinden miras aldığı beklentiler karşılanmadığı için bir süre sonra patlak verebilir.
Çözüm
Peki, ülkemizdeki kültürel çeşitlilik sebebiyle ortaya çıkabilen bu durumun hiç mi çözümü yok?
Bu durumu hiç oluşmadan engellemek, çözümlerden bir tanesi. İki insanın aynı evde yaşayıp yaşayamacağını değerlendirirken; “Onun ailesi ile benim ailem aynı evde çatışma olmadan yaşayabilir miydi?” diye sormak iyi bir fikir olabilir. “Evet” demeye engel olan noktalar, tarafların da ilişkisinde sorun yaşayabileceği noktalardır.
Çift devam etme kararı alırsa, ailelerle sürekli iç içe olmayacağı bir başka şehirde veya ülkede yaşaması, potansiyel problemleri azaltabilir.
Aynı şehirde yaşanacaksa; çiftin birbirine koşulsuz destek, öncelik ve güven vererek, ailelerden gelebilecek beklenti ve baskılara karşı birlik olmaları işleri biraz daha kolaylaştırabilir. Tabii tarafların çok yüksek dirayete sahip olması, ve erkeğin değiştiremeyeceği (miras aldığı) beklentilerinin çatışmaya dönüşmemesi şartıyla.
Sonuç
Terapist olan ablam, bana “İnsanların bugün kim olduğu kadar, yarın kim olmayı hedeflediği de sürdürülebilir ilişki anlamında çok önemlidir” demişti. Uzun vadeli bir partnere dönüşebilecek kişileri değerlendirirken, bunu da göz önünde bulundurmak iyi bir fikir olacaktır.
Leave a Reply