Kuran’ın İnmesi
Kuran ayetleri, ekseriyetle indiği çağda meydana gelen sosyal olaylarla örtüşerek ve onlara paralel olarak indirilmiştir. Dolayısıyla ayetlerin iniş sırası, kısmen tarihi olayların meydana gelme sırasıyla olmuştur.
Allah; zamandan ve mekandan beridir, herhangi bir şeyi yapması, bizim tabi olduğumuz zamana tabi değildir. Kuran; sindire sindire ve sosyal hayattaki olaylarla iç içe, yedire yedire inmiş bir kitaptır. Bu yüzden uzun yıllara yayılmıştır.
Kuran’ın ana amacı bir tarih kitabı olmaktan ziyade her çağda uygulanabilecek hükümleri göstermektir. İndiği çağa ait tarihi olaylar, hükümlerin anlaşılması için örnek olarak gösterilir. Bu yüzden, ayetler bir tarih kitabı gibi kronolojik olarak değil, Kuran üslubuna ve amacına uygun sureler şeklinde toplanmıştır.
Pek çok yorumcu, tarihi ve Kuran’i bilgilere dayanarak, “İniş sırasında göre Kuran-ı Kerim” şeklinde düzenlemeler yapmıştır. Bu düzenlemelerdeki kronolojinin tamamen doğru olduğundan emin olunamamakla birlikte, olayların olası akışını takip etmek isteyenler bu kaynaklara bakabilir.
Kuran’ın Ciltlenmesi
Bir görüşe göre; Kuran ayetleri indikçe Peygamber tarafından deri, tahta levha, beyaz taş, vb çeşitli yerlere yazdırılmış ve muhafaza edilmiştir. Kronolojiye göre değil, Kuran üslubuna uygun şekilde sıralanmıştır. Kitaplaştırılması ise Zeyd bin Sabit tarafından yapılmıştır.
İkinci görüşe göre; Kuran o çağın geleneklerine uygun olarak (en azından kısmen) sözlü aktarılmış, ezberlenmiş ve kaleme alınması uzun yıllar sonra olmuştur. Dolayısıyla elimizdeki mushaflardaki ayet sırası, kısmen kaleme alan kişilerin düzenlemesi olabilir.
Kuran’ın Korunması
Kuran’ın bugünkü mushafının Peygamber’e inen vahiylerle birebir aynı olup olmadığını, %100’ünün tastamam olup olmadığını batı bilimi ile ispatlamamız mümkün değil elbette… Ancak şu var: Levh-i Mahfuz ile ilgili ayete bakarsak: ” Allah dilediğini silip yok eder, dilediğini sâbit tutar. Kitap’ın anası/ana Kitap O’nun katındadır.”
Kuran’ın bugünkü matematiksel dengesini hesaplayan pek çok çalışma var, tesadüf olamayacak kadar harikulade bir yapı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla; Kuran birebir aynı kaldı ise de, o gün indirilmiş bazı ayetler kitaptan (ayetteki ifadeyle) “silinip yok edildiyse de, ikisi de Allah’ın iradesi dahilinde olmuştur.
Birebir aynı kaldıysa ne ala…
Bazı ayetler eksik bırakıldıysa; bu, o ayetlerin sadece indiği yer/zaman için geçerli olup
daha uzun vadede kalıcı olmasının (Allah tarafından) gerekli görülmemesi ile ilgili olacaktır. Yani olması gereken, “eksik bırakılmış” hali olacaktır. Yoksa o matematiksel denge ortaya çıkmazdı.
“Hayy-el Kayyum” sebebiyle; her ne oldu ise Allah’ın izin verdiği sistem dahilinde olmuştur. Olmuş herhangi bir şeyin o izin vermemesine / razı olmamasına rağmen olduğunu düşünmek, bizi şirke bir adım yaklaştırır.
İnsan Sözü Karışması
Her şeyin sebebini anlayamayız. Anlayamıyor olmamız, kendi kısıtlarımız kaynaklıdır. Sufizm’deki nefs-i raziye mertebesine öykünerek; olanları (tefekkür edip anlamasak dahi) razı olmanın bir nefis mertebesi olduğu söylenebilir.
Kainattaki gezegenleri, düzeni, insan gözündeki ince mimariyi, beslenme zincirini, (doğuda Shiva’nın dansı denen) sonsuz değişim/dönüşümü, kuşların havada kalabilmesini, ruhları, madde/enerji dönüşümünü, kulaklarımız içerisinde bilimin yanına bile yaklaşamadığı ince mekanizmayı, beyin denen mucizevi organı, farklı canlı çeşitlerini, ırkları, vs yaratmak; bir düşünüldüğünde kanıksanamayacak kadar büyük ve mucizevidir. Bir de bunların yoktan yaratıldığını düşünürsek…
Bizim kendi sözde yaratmamız , Allah’ın yoktan yarattıklarının şekliyle ve yeriyle oynamaktan ibarettir.
Bu kadar ince mimariyi düzenleyen bir güç; hangi sözün / kitabın hangi aşamada hangi forma doğru değişeceğini de iradesine dahil etmiştir elbette…
Kimi kutsal kitaplara insan sözü karışmasının ötesinde sorgulanabilecek bambaşka şeyler de var. Bir ceylan yavrusu doğar doğmaz leopar gelip onu kapabiliyor… Yıllarca masum kadınlar cadı diye yakılmış… Dünyada nice seri katiller, zalim devlet başkanları gelmiş geçmiş… Bunlar da Allah’ın rızası dışında mı? Değil…
Hepsi gereklidir. Kimi kitaplara insan sözü karışması/karışmaması da her nasıl olduysa öyle gereklidir…
Biz gerekliliği anlayamıyorsak, acziyetimizi kabul edip nefs-i raziye kapsamında teslimiyet ve rızamızı ifade eder; idrakimizin genişlemesini niyaz ederiz. Kısmetse olur. Olmazsa, ona da razıyız.
Kainat, Allah’ın ifadesi olarak düşünülürse, onun “sıfatları”nın ifadesi olarak celal kabilinden sıfatları da, cemal kabilinden sıfatları da barındıracaktır. İkisinin de yeri var. Yaratma sıfatı da var, yok etme sıfatı da var. gazap sıfatı da var, şefkat sıfatı da var.
Kendimizin ne hissettiğine göre değil, Allah’ın ifadesi olarak görürsek; hepsi “gereklidir”.
Kimi kitapların bozulması da gereklidir, oldu ise Allah’ın iradesi dahilinde olmuştur, endişelenmeyelim. Biz olacak olanlar hakkında nasıl bir yol seçiyoruz cüzi irademizle, ona bakalım.
Leave a Reply