IR + diğer dijital teknolojiler konusundaki görüşüm şöyle. Analog yoldan gittiğinde aldığın ton, doğadan alınmış “Imperfect” Component’lerin etkileşimiyle çıkmış oluyor. Sinyalin geçtiği zincir analog ise; serbest salınım / rezonans / vb pek çok sebeple, çalıma da bağlı olarak ortaya doğal Overtone’lar çıkıyor ve bunlar tonun samimi, doğal, karakterli olmasına yol açıyor.
Bunun tipik örneği; dijital vs analog Synth’lerde de var. Analog, gerçek elektrik sesidir – Imperfection’ları karakter ve renk katar Sound’a.
Dijital cihazların bunu taklit etmeye çalışması, 3D animatörlerin denizdeki dalgalanmayı taklit etmeye çalışmasına benziyor. Hani bakınca “Tamam, deniz” diyorsun ama gerçek bir deniz dalgasında o kadar çok etkileşim var ki, gerçek denize baktığın zamanki duyguyu vermiyor.
Burada devreye giren mühim sorular:
- Amaç tonu mükemmelleştirmek mi, konforlu müzik yapmak mı?
- Sahne Volume’ünde nasıl performans gösterir? (Bazı dijitaller yatak odası Volume’ünde iyi gelirken sahnede Commodore 64 gibi tınlıyor, Speaker Cab de olsa)
- Mix içerisinde tondaki düşüş fark edilir mi?
- Sahne performansının selametini emanet edebileceğimiz kadar sağlam mı?
Sonuç olarak her şeyle müzik yapılabilir. Çöp tenekesine vurarak, kristal bardakta parmak çevirerek bile müzik yapan var. Dijital bir cihaz da bir enstrümana dönüşebilir, neden olmasın? Yapılan müzikteki hikayelere ters düşmeyecekse, kulakların yıllardır duya duya aradığı doğal gitar tonlarından çok uzağa düşmeyecekse, olabilir.
Ben grupta gitar çalıp amfi taşımak istemiyor olsam; Cab Sim’li bir Head alıp, o Head’ı sahneye götürür ve doğrudan sisteme girerdim. Speaker’dan vazgeçtiysem en azından analog (ve hatta tüplü) bir çözüm olur; yukarıda yazdığım dezavantajlar olmaz.
Leave a Reply